5 Eylül 2011 Pazartesi

Ankara -Istanbul Arası

Genel temayülün aksine büyük umutlarla gelmedim bu şehire... Çocukluğumdan beri türlü noktalarına akraba ziyareti, haftasonu tatilleri için geldiğim bu şehiri hiç bir zaman derinlemesine merak etmemiştim halbuki... Ve iste İstanbula gelme sürecimin sancısı başladıgında koca İstanbul un bir ucundan başka uçlarına iş görüşmelerine ve sınavlara gidip gelirken öğrendim bu şehri esasen...Geç olmuştu ama yine bu sırada universitede bölüm seçerken ne kadar hatalı oldugumu da idrak etmeye baslamıstım yavastan... Evet sosyal bilimler denen, genel kültürün ötesinde neye yaradığını haaalen anlamakta zorlandıgım fakültede geçirdiğim güzel, eğlenceli ve Dünyadaki Cennet olarak tasvir edebileceğim 4 seneyi hep gülümseyerek hatırlatacağım ve evet bende daha cingöz olabilirdim ama, ammmman neyse...Sonuçta biraz Ankaralılığın, biraz bilinçsizliğin verdiği şuursuzluk ve rehavetle düştüm Istanbulun kollarına...
Düştüm de ne oldu... her ilk tanıştığım insanın işimi öğrendiği anda, Neeee!!! Ne alaka sende hiç.... tipi yok dedikleri, günümüz plaza halkının bır numaralı işlerinden birini yapmaya başladım.... Ve evet inanılması hatta yazıya dökmesi bile çok zor ama 7 yılı aşkın bir süredir de aynı sektörün farklı açıları içerisinde yer alıyorum... düşünmesi bile fena...üniversite hayatı  4 sene sürmüş ve o defter kapanalı  8 sene kadar bir süre geçmiş...Bu sürede de bir Ankaralı olan benim İstanbuldaki transformasyonum da neredeyse tamamlandı. Artık Ankaraya gidişlerde şehir daha bir gri, daha bir kurak daha da bir boş geliyor ve işin fenası, böyle hissettiğim için bile bir suçluluk duygusu hissediyorum, sanki özümden kopuyormuş, İstanbul’un cazibesine kapılıp gidiyormuşum gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder